Kayıtlar

kalmasını tercih ettiğim her şeyden gitmesini istemek

Resim
ankara’da, soğuk bir gündeyim. penceremin güneş aldığını fark ettikten sonra pencere kenarlarına koyduğum iki saksı menekşesinden biri, “buradayım, beni fark et” dercesine çiçeğiyle boy gösterdi bugün. beyaz yapraklara sahipmiş; isteğini yerine getirdim ve onu tekrardan fark ediyormuş gibi yaptım. büyümeye başlamış bile. biraz daha büyüyecek, kocaman biri olacak; belki benim ulaşamadığım raflara bile ulaşabilecek duruma gelecek, ama ortalama boyutta olan bir elin büyüklüğünü geçmeyecek kadar küçük bir saksıdaysa bu hayallerine bir son vermesi gerekiyor ve o bir sarmaşık değil. büyüyüşünde bir kusur olmazsa onu daha büyük bir saksıya alacağımdan henüz haberi yok. yaprakları iç içe geçmiş, büyük bir savunma halinde durmaya devam edecek. bu bitkilere sahip olduğumda renkleri hakkında bile bir bilgim yoktu; odamda ben harici nefes almaya devam eden iki canlının var olması her zaman iyiydi. sizden başka birilerinin olması her zaman iyidir; her ne kadar su vermeyi unutmamanı

ben duvar

kırılan bütün pencerelerin kesiklerini biliyorum. kapılara çarpan sesleri, gözlerine inen halkaları, suda sessizce ilerleyen yüzleri biliyorum.  dökülen sıvaları, onlara kırgın bakan yalnızları, durmadan devam eden yolları biliyorum.  kapı eşiklerinde duran tüm gitmeleri, sızlayarak unutan bütün kalpleri biliyorum. ben duvar, düşümde gördüm üzerime inen kayalıkları. usulca yürüyen her şeye durarak eşlik ettim. hıçkırıkları duydum, gözlerin ıslaklığını üzerimde kuruttum, renkten renge bürünürken üzerimde kalan yumruk izlerini bıraktım. ben duvar, teslim olanların adına yeniliyorum. çevrelediğim yalnızlıklara birer birer isim veriyor, raflara kaldırılan bütün kutuların üzerini tozlandırıyorum. hatırlanmasın diye, bir hatıra kutudan kurtulmaya çalışmasın diye, bir koku dışarı çıkmaya kalkmasın diye genişlemiyorum. ben duvar, yumrukları büyüttükçe büyütüyorum, bir el üzerime değdiğinde ellerimmiş gibi hissetmekten kurtulduğum an olan tüm sertliğimi gösteriyorum, can sıkıyo

acı, sarıdır

fonksiyonsuz sinir hücreleri gibi bir ses, etki yok, her şey sessiz. varlığın içinde bir duvara yansıyan o öfkeli silüet ve bir rengin usulca dağılışı. yaşamın silüetine yaslanan bir duman; kalbimin uğurlanışı buradan geliyor. balkondan aşağı sarkmış çocukların kırıklarından toplanan bir bütüne dönüşüyorum, inişi insan olan bir yolculukta içime doğru usulca ilerliyorum. gelmiş bir mektuba dönüşen sesine üflenen bir sur, döndüğün yerlerden bavullarının gizli yanından kalan birkaç kırık; bir günün düne dökülüşünden feragat etmiş bir andır. bulutun durduğu yerde ve çıktığım hiçbir sokağın sonunda, eninde sonunda, hiç kimseyi beni beklemezken buluyorum. çıkmaz bir sokağın sonundaki tüm anılar ve acılar metruktur. bozuk bir imlayla düzeltmeye kalktığın sıcak kışın avucunda duran bir günebakanın yüzü, olmayana dönük olmaktan başka neye yarar? günaşırı olmaya kalkan bir zaman, ne zaman evinin önünden geçse fırlattığı bir taşta kırılıyor masanın üzerinde duran kimsesiz bir vazo. dünü dün
"a ma ben, o dar arada, görebilmiştim, gördüğümü. sen, sendin."